Eklem hastalıkları başlığı altında incelenen hastalıklar denince, herhangi bir travma olmaksızın altta yatan bir hastalığa ya da yaşlanmaya bağlı olarak eklem kıkırdağının aşınması, zaman içerisinde kaybolması anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla romatizmal hastalıklar ve kireçlenme eklem hastalıklarının en yaygın görülen tipleridir.
Romatizmal hastalıkların içinde otoimmün hastalıklar önemli yer tutmaktadır. Otoimmün hastalıklar ise bağışıklık sisteminin işleyişine ait bozukluklardan kaynaklanmaktadır.
Basitçe bağışıklık sisteminin işleyişi şöyledir; vücudumuzdaki tüm hücrelerin üzerinde, hücrenin kimlik bilgisini içeren belirteçler vardır, bunlar araç plakalarına benzetilebilir. Dışardan yabancı bir hücre vücuda girdiğinde savunma hücrelerimiz yani askerlerimiz ilk defa karşılaştıkları bu yabancının plakasını okur ve onun yabancı olduğunu anladıkları anda savaşmaya, bu yabancıyı ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bu sırada askerlerin bir kısmı da yabancının plakasını merkeze, yani kemik iliğine iletir. Çünkü kemik iliğimiz, askerlerimizin yapıldığı yerdir ve yeni doğan her yeni asker artık bu yabancının plaka bilgisine sahiptir. Dolayısıyla, aynı yabancı tekrar içeri girdiğinde varlığı çok kolay anlaşılır ve kanda dolaşan tüm savunucu hücreler ile birlikte topyekün bir savaş başlar. Böylece mikrop daha hastalık yaratamadan yok edilmiş olur.
Zaten aşının mantığı da budur, içeriye, zayıflatılmış, hastalık oluşturmaya gücü yetmeyecek bir mikrop vererek o mikrobun plakasını sisteme tanıtmaktır amaç. Böylece gerçek mikrop geldiğinde karşısında savaşmak için bekleyen bir hazır kıta mangası bulacaktır.
Peki askerlerimiz kendi hücrelerimizin plakasını tanıyamazsa ne olur? İşte o zaman bir iç savaş ortaya çıkar. Kendi savunma hücrelerimiz yine kendi vücudumuzdaki hücreleri düşman olarak görmeye ve yok etmeye başlar. Buna otoimmün hastalık denir.
Örneğin eklem hücrelerimiz yabancı olarak kabul edilip savunucu hücreler tarafından ortadan kaldırılmaya başladığında bazı romatizmal hastalıklar ortaya çıkar ve kireçlenme ile sonuçlanır.
Veya Tip 1 Diyabeti buna örnek gösterebiliriz, savunucu hücreler pankreası vurduğunda, artık kendi insülin hormonumuzu üretemez hale geliriz.
Yaşlanırken, Eklemlerimiz
Yaşlanmanın kemikler ve eklemler üzerinde etkisi tüm vücuttaki eklemlerde görülmektedir, ama diğer eklemlerden farklı olarak diz eklemleri hayat boyunca vücut ağrılığı altında yaşlanma sürecinden daha çok etkilenmektedir.
Bu nedenle kireçlenme diye tarif edilen durum daha çok diz eklemi için kullanılır.
Kireçlenme, eklem kıkırdağının aşınmaya bağlı azalması ya da tamamen kaybolmasıdır.
Bu durum herkeste az veya çok olur ama herkeste farklı derecelerde ortaya çıkar. Cildin kırışmasına benzetebiliriz bu durumu. Kıkırdak da genç yaşlarda pürüzsüzdür, parlaktır ve yük taşıma işini sorunsuz yapar. Zaman içerisinde küçük çizikler, çatlaklar başka bir deyişle kırışıklıklar başlar.
Nasıl ki her insanın cildi için yaşlanma süreci aynı değilse kıkırdağın yaşlanma süreci de kişiye özeldir, önemli olan bu durumdan korunmak için ne yaptığımız ve sorun oluştuktan sonra nasıl başa çıktığımızdır.
Sağlıklı kıkırdak yapısı, sağlıklı kemikler ile mümkündür.
Belki klişe öneriler olacak ama spor yapmak, sağlıklı beslenmek, fazla kilolardan kaçınmak, eklemlerin yaralanmasına neden olabilecek aktivitelerden uzak yaşamak bu süreci yavaşlatacaktır.
Kadınlar bu süreçte daha fazla risk altındadır, özellikle menopoz sonrası oluşan hormonal değişiklikler kemik kalitesinin düşmesine, başka bir deyişle kemik zayıflığına yatkınlık yaratır.
Kıkırdak bir evin çatısına benzer, evin kolonları sağlam değilse çatının ayakta kalması da mümkün olmayacaktır.
Bu nedenle kireçlenme problemi kadınlarda daha sık görülmektedir.
Özellikle menopoz sonrası kemik sağlığını korumaya yönelik önlemler almak, bu hasarlanma sürecini yavaşlatacaktır.
Eklem Kireçlenmesi
Eklem kireçlenmesinin hasta tarafından fark edilen ilk sinyali ağrıdır.
Diz eklemini örnek vererek ilerlersek; genellikle eklemin iç tarafında hissedilen hareketle ortaya çıkan bir ağrı belirir. Diz ekleminin yük taşıma kapasitesi de azalır, dolayısıyla yürüme mesafesi düşmeye başlar, özellikle merdiven inip çıkarken daha fazla hissedilir bu ağrı.
Hareket kısıtlılığı olur, hasta dizini bükememeye ya da açmaya çalıştığında tam açamamaya başlar.
Hareketler sırasında dizlerden ses gelir.
Zamanla dizlerde şekil bozukluğu da belirginleşir, eklemde şişlikler olur, karşıdan bakıldığından düz olması gereken bacaklar eklemdeki bu değişiklikler nedeni ile O harfine benzer şekilde yanlara doğru eğrileşebilir.
Kalça kireçlenmesi de benzer bir süreç üzerinden ilerler. Kasıkta başlayan ağrı çoğu zaman ilk belirtidir.
Kireçlenme ilerledikçe yürüme mesafesi kısalmaya başlar. Hareket kısıtlılıkları belirgin olur. Kişi alçak yerlere oturmakta, çorabını giymekte zorlanmaya başlar.
Daha ileri dönemlerde kalça ekleminin şeklinin bozulmasına bağlı etkilenen bacakta kısalık ortaya çıkar ki bu da topallamaya neden olur.
Sonuçta hasta baston kullanmaya mecbur kalır.
Tedavi Yöntemleri
Kireçlenme hastalığının tedavisine şunu söyleyerek başlamak lazım: ‘Hastalık yok hasta var’.
Yani her hasta, kendi içinde değerlendirilerek tedavi edilmelidir.
Tek bir tedavi metodu ile kireçlenmenin tüm aşamalarını tedavi etmek mümkün değildir. O yüzden genelleyici sloganlardan uzak durmak lazım.
Yani ‘diz içi iğne, kireçlenmeye son’ ya da ‘mucize yöntem ile ameliyatsız tedavi’ gibi sloganlar ilgi çeker ama yanlış tedavi, sadece zaman ve para kaybına neden olur.
Burada hastalığın hangi düzeyde olduğu önemlidir.
Çünkü kıkırdağın giderek kaybolması ve hastalık belirtilerinin ortaya çıkması bir anda olan bir şey değildir. Bu yıllar süren bir süreçtir ve sizin sürecin neresinde olduğunuz tedaviyi belirlemektedir.
Örneğin, erken aşamalarda fizyoterapi, eklem içi enjeksiyonlar, günlük yaşam aktivitelerinin düzenlenmesi gibi tedaviler yapılırken, ilerlemiş hastalık durumlarında cerrahi tedaviler gündeme gelmektedir.
Eklem içi enjeksiyonlar, hastalığın erken evrelerinde yani hala kıkırdak dokusu mevcut iken yapılan uygulamalardır. Amaç süreci yavaşlatmak, şikayetlerin gerilemesini sağlamaktır. Hyaluronik asit dediğimiz ve eklemlerimizde zaten var olan bir madde ekleme enjekte edilerek eklemin kayganlığı, yük taşıma kapasitesi artırılmaya çalışılır.
Son zamanlarda PRP ve kök hücre uygulamaları da gündemdedir. Kendi kanımızda bulunan ve normalde yara iyileşmesi sağlayabilen bazı büyüme faktörleri aynı amaçla kemik, kas, tendon dokusuna doğrudan enjekte edilerek iyileşme amaçlanmaktadır.
Burada şu konuya açıklık getirmek lazım, kıkırdak dokusu kendini yenileyebilen bir doku değildir, yani tıpkı sinir hücrelerinde olduğu gibi, bir kez yaralandığında veya öldüğünde vücut tarafından tamir edilemez ya da yerine yenisi konamaz. Dolayısıyla kıkırdağın tamamen kaybolduğu kireçlenme durumlarında tedavi cerrahidir.
Temel cerrahi yöntem protez cerrahisidir. Bu ameliyat ile kıkırdağı olmayan eklem yüzeyi yenisi ile değiştirilir.
Bu önemli bir ameliyattır, birtakım riskler taşır fakat hastaya sağladığı konfor inanılmazdır.
Ağrı geçer, eklem dizilimi düzelir.
Hareket açıklığı eskisine göre artar.
En önemlisi yürüme kolaylaşır, ağrısız hale gelir ve yürüme mesafesi artar, böylece hasta gündelik hayata çok daha fazla katılabilir.